Tanrı, kendisini gösterip açıklama inisiyatifini almadıkça bizler O'nun var olup olmadığını ve neye benzediğini bilemeyiz. Bizler O'nun karakterini ve bizim hakkımızdaki görüşlerini bilmeliyiz. Neden karakteri? Diyelim ki Tanrı gerçekten vardır, ancak Adolf Hitler gibi bir karakteri vardır: kaprisli, gaddar, önyargılı ve zalim. Düşünmek bile tüyleri diken diken yapmaya yetmektedir.
Tanrı'nın esinlemesinin gerçekleşip gerçekleşmediğini görmemiz için tarihe bakmamız yeterli olacaktır. İsrail'in sıradan bir köyünde, neredeyse 2000 yıl önce bir ahırda, bir bebek dünyaya gelmiştir. Bugün tüm dünya, Hıristiyan olsun olmasın O'nun doğumunu kutlamaktadır.
Bu bebek otuz yaşına gelinceye kadar belirsiz bir hayat yaşamıştır. Otuz yaşına vardıktan sonra üç sene sürecek bir hizmete başlamıştır. Bu kişi tarihi değiştirmek üzere dünyaya gelmişti. Halk O'nu memnuniyetle dinliyordu: "İsa konuşmasını bitirince, halk O'nun öğretişine şaşıp kaldı. Çünkü onlara kendi din bilginleri gibi değil, yetkili biri gibi ders veriyordu."1
Kısa bir süre sonra İsa Mesih, Kendisi hakkında şok edici iddialarda bulunuyordu. Kendisini bir öğretmen veya peygamberden öte; Tanrı olarak tanıtmaya başladı. Kimliğini öğretisinin temel noktası yaptı. Bunu kabul edenleri azarlamadı, aksine onlara buyurmaya devam etti.
"İsa onlara, «Ya siz» dedi, «ben kimim dersiniz?» Simun Petrus «Sen, yaşayan Tanrı'nın Oğlu Mesih'sin» cevabını verdi"2.
İsa Mesih iddialarını çok açık yapmış ve bu iddiaları duyanlar, mesajı tam olarak algılamışlardır: "İşte bu nedenle Yahudiler O'nu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Sept gününü bozmakla kalmamıştı, aynı zamanda Tanrı'nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı'ya eşit kılıyordu."3
"Ben ve Baba biriz"4 dediği zaman, Yahudiler O'nu taşlamaya kalkışmışlardır.
İsa Mesih açıkça, sadece Tanrı'nın sahip olduğu niteliklere sahip olduğunu iddia etmiştir:
"İsa bir kayığa binip karşı kıyıya geçti ve kendi kentine gitti. Kendisine, şilteye yatırılmış felçli bir adam getirdiler. Onların imanını gören İsa felçliye, «Oğlum, cesur ol, günahların bağışlandı» dedi. Bunun üzerine bazı din bilginleri içlerinden, «Bu adam Tanrı'ya küfrediyor!» dediler."5
"Başkâhin O'na yeniden, «Yüce Olan'ın Oğlu Mesih sen misin?» diye sordu. İsa, «Ben'im» dedi. «Ve sizler, İnsanoğlu'nun kudretli Olan'ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz.» Başkâhin giysilerini yırtarak, «Artık tanıklara ne ihtiyacımız var?» dedi. «Küfürü işittiniz. Buna ne diyorsunuz?» Hepsi de İsa'nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdiler."6
Kendisi ile Tanrı arasındaki ilişkiyi açıklamıştır:
O zaman O'na, «Baban nerede?» diye sordular.İsa şu karşılığı verdi: «Siz ne beni tanırsınız, ne de Babamı. Beni tanısaydınız, Babamı da tanırdınız.»7
"Beni tanısaydınız, Babamı da tanırdınız. Artık O'nu tanıyorsunuz, O'nu gördünüz."8
"Beni gören, beni göndereni de görür."9
"İsa, «Filipus» dedi, «bunca zamandır sizinle birlikteyim. Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan, Baba'yı görmüştür. Sen nasıl, 'Bize Baba'yı göster' diyorsun?"10
"İsa yüksek sesle, «Bana iman eden bana değil, beni gönderene iman etmiş olur» dedi."11
"Yüreğiniz sıkılmasın. Tanrı'ya iman edin, bana da iman edin."12
"Benden nefret eden, Babamdan da nefret eder."13
"Küçük bir çocuğu alıp orta yere dikti, sonra onu kucağına alarak onlara şöyle dedi: «Böyle bir çocuğu benim adım uğruna kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni değil, beni göndereni kabul etmiş olur.»"14
İsa Mesih'in iddialarına baktığımız zaman, O'nunla ilgili sadece dört olasılık olduğunu görürüz. O, ya yalancı, ya deli, ya efsane ya da Gerçektir. Eğer biz O'nun gerçek olmadığını iddia edersek, otomatik olarak diğer üç alternatiflerin birisini kabul etmiş oluruz. Farkına varsak da, varmasak da...
(1) Birinci olasılık, İsa Mesih'in Kendisinin Tanrı olduğunu bildirirken yalan söylemiş olmasıdır. Öğretisine yetki katabilmek, dinleyenleri etkilemek için bu yalanı uydurmuştur. Bazı kişiler buna kanmış, kanmayanlar ise yine de O'nun büyük bir ahlak öğretmeni olduğunu kabul etmişlerdir. (Yalan söyleyen bir ahlak öğretmeni!) Bu durum açık bir çelişkidir, çünkü hem yalan söyleyen, hem de ahlak öğretişleri veren bir kişi açıkça ahlaksızdır, sahtekardır.
(2) Biraz daha sevecen olmasına rağmen, yine de şok edici bir başka olasılık ise, İsa'nın kendi kendisini aldattığı, yani gerçekten de Tanrı olduğunu düşünen bir deli olduğudur. Günümüzde de kendisini Tanrı zanneden insanlar vardır ve bu kişiler genellikle Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi gibi hastanelerde ikamet etmektedirler. Ancak İsa Mesih'in yaşamına baktığımız zaman kişisel dengesizlik veya anormallik içeren bir davranış ile ilgili hiçbir kanıta rastlamayız. Tam aksine en ağır baskılar altındayken bile, sarsılmayan bir kişilik ile karşı karşıya kalırız.
(3) Üçüncü alternatif ise, İsa'nın Tanrı olduğu hakkındaki iddiaların hepsi birer efsanedir. O'nun ateşli taraftarları, 3. ve 4. yüzyıllarda, İsa'nın duysa şok olacağı ifadelerini İncil'e yerleştirmişler ve O'nun ağzından çıkan sözlere, kendileri birşeyler eklemişlerdir. İsa Mesih geriye döndüğünde bu sözleri reddedecektir.
Modern arkeoloji, önemli birçok keşiften sonra, efsane teorisinin yanlışlığını kanıtlamıştır. Bu keşifler, kesin bir şekilde İsa Mesih'in hayatının yazıldığı dört biyografinin, İsa Mesih'in çağdaşların dönemleri içinde kaleme alındığını ortaya koymuşlardır. John Hopkins Üniversitesinden emekli olan dünyaca ünlü arkeolog Dr. William Albright, İncil'in M.S. 70 senesinden önce yazıldığının tartışmasız bir şekilde ortaya çıktığını kitaplarında açıklamıştır. İsa denilen bir kişi hakkında ortaya atılacak bir efsanenin, içinde bulunduğu zaman ve mekanda yaşayan insanlar arasında İncil şeklinde kabul edilip, oradan da tüm dünyaya yayılması tamamen imkansız bir yaklaşımdır.
(4) Geriye kalan tek alternatif ise, İsa Mesih'in gerçekleri söylediğidir. Buna rağmen iddiaların çok geçerliliği yoktur, konuşmak bedavadır. Herhangi birisi iddialarda bulunabilir. Tanrı olmayı iddia eden başkaları da olmuştur. Ben de Tanrı olmayı iddia edebilirim, sen de… ancak hepimizin cevaplaması gereken soru şudur: "Bu iddiamızı nasıl destekleyebiliriz?" Benim iddiamın çürütülmesi 10 saniye bile sürmeyecektir, seninkinin de akıbeti farklı olmayacaktır. Ancak konu Nasıra'lı İsa Mesih'in iddiası olunca, insanlar 2000 yıldan beri bu iddianın çürütülmesini başaramamışlardır. ".....bana iman etmeseniz bile, yaptığım işlere iman edin. Öyle ki, Baba'nın bende, benim de Baba'da olduğumu bilesiniz ve anlayasınız."15
1) O'nun ahlaki karakteri, iddialarını desteklemektedir.
Bir çok akıl hastası kendisini ünlü birisi, bir peygamber ya da Tanrı zanneder, ancak bu kişilerin iddiaları karakterleri ile desteklenemez. İsa Mesih'te ise durum böyle değildir. O benzersizdir --- benzersizliği Tanrı'nınki ile aynıdır.
İsa Mesih günahsızdı. O'nun yaşamı o kadar temizdi ki, düşmanlarına şu ifade ile meydan okuyabildi: "Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir? Gerçeği söylüyorsam, niçin bana iman etmiyorsunuz?"16. Bu sorusuna aldığı tek cevap sessizlikti; soruyu yönelttiği kişiler ise O'nu öldürmek isteyenlerdi.
İsa Mesih'in ahlaki başarısı, tüm çağlardaki öğretmen veya peygamberler ile kıyaslandığında, şaşırtıcıdır. Tanrı'ya daha çok yaklaştıkça, kendi başarısızlığımızı, çürümüşlüğümüzü ve kusurlarımızı daha çok fark ederiz. Aynaya bakarken odanın içi ne kadar aydınlıksa, traş olmaya ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu daha çok anlarız. Ahlak alanında, sıradan ölümlüler için bu tartışılmaz gerçektir.
En erken çocukluk yaşlarından beri günahın evrenselliği öğretilen Yuhanna, Pavlus ve Petrus'un, İsa Mesih'in günahsızlığını vurgulaması ilginçtir: "O, günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı"17.
Pilatus, İsa için 'bu adamın ne suçu var ki' demiş, O'nun suçsuzluğunu kabul etmiştir. "İsa'yı bekleyen yüzbaşı ve beraberindeki askerler, depremi ve öbür olayları görünce dehşete kapıldılar ve «Bu gerçekten Tanrı'nın Oğluydu!» dediler"18.
2) İsa Mesih, doğaya hükmetmiştir ki bu sadece doğanın Yaratıcısı olan Tanrı'nın yapabileceği bir şeydir.
Celile denizinde rüzgarı ve dalgaları durdurup onları azarlamıştır. Teknedekiler bu olay karşısında şu soruyu sormaktan kendilerini alamamışlardır: "Bu adam kim ki, rüzgâr da, göl de O'nun sözünü dinliyor?"19. Suyu şaraba dönüştürmüştür, beş somun ekmek ve iki balık ile 5000 insanı doyurmuştur, tek oğlu ölen bir dulun acısını dindirmek için çocuğu diriltmiştir, kızının ölümüne ağlayan babanın göz yaşlarını silmek için kızı diriltmiştir. Eski arkadaşı ölünce ona: "Lazar, dışarı çık!" demiş, Lazar dirilmiştir. O'nun düşmanlarının bu mucizeleri inkar etmemeleri ayrı bir önemli noktadır. Buna rağmen O'nu öldürmeyi denemişlerdir. "Böyle devam etmesine izin verirsek, herkes O'na iman edecek. Romalılar da gelip kutsal yerimizi ve ulusumuzu ortadan kaldıracaklar"20.
3) İsa Mesih, hastalıklar üzerine Tanrı'nın yetkisini kullanmıştır.
Topalları yürütmüştür, dilsizleri konuşturmuştur, körlerin gözünü açmıştır. Önemli mucizelerin bir tanesi Yuhanna 9. bölümde kaydedilen kör adam mucizesidir. Adam, Yahudilerin spekülatif sorularını cevaplayamamasına rağmen, yaşadığı tecrübe, onu yeteri kadar ikna etmiştir. "Bildiğim bir şey var, kördüm, şimdi görüyorum"21. Arkadaşlarının bu iyileştiren kişiye inanmamalarını ise şaşkınlıkla karşılamıştır: "Dünya var olalı, bir kimsenin doğuştan kör olan birinin gözlerini açtığı duyulmamıştır"22. O'nun için kanıt açıktır.
4) İsa Mesih'in Tanrı olduğunun en büyük delili, öleceğini ve 3 gün sonra dirileceğini bildirip, bunu gerçekleştirmesidir.
Öğrencilerine en az beş kere bu gerçeği bildirmiştir. Ölecek ve üç gün içerisinde dirilecekti; bu ispatı çok kolay bir iddiaydı: ölürdü ve dirilirdi ya da dirilmezdi.
Hıristiyanlığın düşmanları da, taraftarları da, İsa'nın ölümden dirilmesinin Hıristiyan inancının en temel öğretisi olduğunu kabul ederler. Eğer dirilme gerçekleşmemiş ise, Hıristiyanlık boş bir inançtır. "Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur."23 Eğer İsa Mesih ölümden dirileceğini söyleyip bunu yaptıysa, bu tarihte eşsiz bir olaydır.
Eğer İsa Mesih ölümden dirilmiş ise, bizler Tanrı'nın gerçekten var olduğuna emin olabiliriz. O'nunla kişisel bir ilişkimiz de olabilir. Evren, yaşam, hayat... her şeyin bir anlamı vardır ve bu anlama sadece Tanrı ile bu yaşamda başlayacağımız bir ilişki ile ulaşabiliriz.
Diğer taraftan İsa Mesih ölümden dirilmemiş ise Hıristiyanlık, bir üniversitede "eski dinler" kürsüsünde işlenilen bir konudan öteye gitmezdi. Objektif bir geçerliliği ve değeri olmazdı. Hıristiyanların tümü hayal alemine dalmış garip insanlar olurlardı. Tarihin başında aslanlara ilahiler söyleyerek yürüyen veya 20. yüzyılda Afrika'da, Orta Doğu'da canını veren misyonerlerin hepsi aldatılmış olurlardı.
Hıristiyanlık üzerine yapılan saldırıların odak noktası, İsa Mesih'in diriliş olayı olmuştur. Hıristiyanlık düşmanları bu kaleyi fethederlerse, tüm Hıristiyanlığı yok edeceklerini bilmektedirler. Genç bir İngiliz avukat 1930'larda Hıristiyanlığın bu can alıcı noktasına saldırmaya karar vermiştir. Amacı, dirilişin bir hayal ürünü olduğunu ispatlamaktır. Bu safsatayı ortaya çıkartarak tüm dünyayı Hıristiyanlıktan kurtarmak istemektedir. Bir avukat olarak yaptığı çalışmaları da, hukuksal temeller üzerine kurmuştur.
Avukat Frank Morrison araştırmasını gerçekleştirirken çarklar tam beklentisinin aksine dönmeye başlamıştır. Araştırmaları ve elde ettiği sonuçlar, beklentisinin aksini ortaya koymaya başlamıştır. Who Moved the Stone? isimli kitabında avukat Morrison delillerin, İsa Mesih'in gerçekten dirildiğini ortaya koyduğunu kabul etmek zorunda kaldığını açıklamıştır.
İsa Mesih'in ölüm biçimi, halk önünde çarmıha gerilme şeklinde olmuştur. Hükümet bu cezanın sebebi olarak, dine küfrü göstermiştir. Ciddi şekilde işkenceye uğrayan İsa Mesih, bileklerinden çarmıha çakılmış ve çarmıh üzerinde nefessizlikten ağır ağır ölmüştür. Öldüğünün kesin bir şekilde anlaşılması için bedeninin yan tarafı bir mızrak tarafından deşilmiştir.
Bedeni, düz kaya üzerine yerleştirilmişti, keten bez şeritleri ile sımsıkı sarılmıştı ve üzerine baharatlar sürülmüştü. Yuhanna bölümünde otuz litre baharatın kullanıldığı yazılmıştır ki bu miktar bedeni komple sıvazlamak için fazlasıyla yeterlidir. Mezarın girişini yaklaşık 2 ton ağırlığındaki bir kaya ile kapatan Romalı askerler, bu kayayı mühürlemiş ve İsa'nın üçüncü gün dirileceğine dair sözleri yüzünden rahatsız olan Yahudi'lerin baskısına göre mezarın başında nöbet tutmaya başlamışlardır.
Bütün bunlara rağmen, üç gün sonra İsa Mesih dirildi ve mezarı terk etti. Bedenine yapışmış keten bezleri açılmamış ve etrafa yayılmamış boş bir koza gibi mezardaki İsa'nın yattığı kayanın üzerinde kalmıştı. Resmi Roma İmparatorluğu mührünü taşıyan kaya yuvarlanmış ve askerler kaçmışlardı.
İlk yorum, öğrencilerin İsa Mesih'in bedenini çaldığı doğrultusundaydı!
Matta 28:11-15 bu konudaki en önemli ayetleri içerir. 11. ayet, kadınlar daha yoldayken nöbetçi askerlerden bazılarının kente giderek olup bitenlerin hepsini başkâhinlere bildirdiklerini iletmektedir. İlk bakışta, askerlerin başkâhinlere karşı sorumlu olduğunu düşünebilirsiniz, ancak aşağıdaki bölümde açıklanacağı gibi eğer bu askerler ilk olarak durumu Pilatus'a bildirselerdi, ölüm cezasına çarptırılırlardı. 14. ayet, bu askerlerin Roma askeri olduğunu ve Pilatus'a karşı sorumlu olduklarını onaylamaktadır. "Eğer bu haber valinin kulağına gidecek olursa biz onu yatıştırır, size bir zarar gelmesini önleriz."24 Bu nöbetçiler, Pilatus'un dini hiyerarşi ile ilişkilerini bozmamak ve onları hoşnut etmek için mezarı korumakla görevlendirdiği "Roma askerleridir". Başkâhinler, özellikle "Roma askeri" olması konusunda ısrar etmişlerdir: "Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar"25. Başkahinler askerlere gece uyurlarken öğrencilerin gelip mezardan İsa'nın bedenini çaldıklarını söylemeleri için para vermişlerdir ki bu olay geçekten komik bir olaydır. 2 tonluk bir kayanın başında uyuyan askerlerin yanına gelip bu kayayı kenara iten bir grup öğrenci İsa'nın bedenini imkansız bir biçimde kefenini açmadan alıp gitmiş olsalardı ve bu esnada askerler uyanmamış olsalardı bile, askerlerin uyurken olan olaylar hakkında verecekleri tanıklık ne kadar geçerli olabilirdi ki? Siz bugün polise gidip 'dün gece uyurken komşum birisini öldürdü' deseniz, polis size 'bu cinayet esnasında siz ne yapıyordunuz' dese siz de 'ben uyuyordum' deseniz, polisler sizi ciddiye alırlar mı?
Daha da ötesi, karşımızda psikolojik ve ahlaki imkansızlıklar da vardır. İsa'nın bedenini çalıp insanları kandırmaya çalışmak öğrencilerin, bildiğimiz kadarıyla, karakterlerine aykırı bir davranıştır. İsa çarmıha gerilirken O'nu reddedip kaçan öğrenciler niçin böyle bir sahtekarlığı ortaya atıp canlarını bu uğurda seve seve versinler ki? Aynı zamanda, İsa'yı dirildikten sonra gören yüzlerce insanı kandırmaları neredeyse imkansızdır. Bu kişiler İsa'yı sadece uzaktan görmemişler, O'nun konuşup, deşilmiş karnına bile bakmışlar, O'nunla yemek yemişler, O'nu dinlemişlerdir.
Havarilerin hepsi inançlarını reddetmedikleri için işkence görmüşler ve şehit edilmişlerdir. İnsanlar doğru olduğuna inandıkları (gerçekte yanlış bile olsa) bir amaç uğruna canlarını verebilirler. Tarihimiz bu kişileri saygı ile hatırlamaktadır, ancak hiç kimse kendi ortaya attığı sahtekarlık uğruna canını vermez. Bir grup öğrenci böyle bir sahtekarlık ortaya atmış olsalardı bile, en azından bir tanesi, özellikle İsa'yı çarmıhta reddeden öğrenci, inancını reddetmesi durumunda bağışlanacağını bildiği halde canını seve seve vermezdi. İsa'nın bedeninin çalınmış olması demek, o an Hıristiyan olmayan yüzlerce insanın yalan söylemesi ve bunun uğruna da canlarını vermeleri anlamına gelir ki bu tamamen mantık dışıdır.
İkinci yorum, Yahudi veya Romalı yetkililerin bedeni çalması yönündedir!
Mezarın başına nöbetçi koyan Romalılar ve Yahudiler niçin bedeni çalsınlar ki? Kendi inançlarını tehdit eden bu yeni inanç tam sönmek üzereyken, geriye kalan tek tük öğrenci kafaları karışık bir şekilde bir yerlerde saklanırken, niçin bu inancı alevlemek için böyle bir girişimde bulunsunlar ki? Elçiler Yeruşalim'de İsa'nın dirilişini vaaz edip, insanları vaftiz ederken neden suskun kalsınlar ki? Tam o esnada İsa'nın ölü bedenini ortaya çıkartıp teşhir etselerdi, Hıristiyanlık o an orada bitmez miydi? O dönemin tüm din liderleri İsa'nın dirildiğinin yayılmasını engellemek için ellerinden geleni yapmamışlar mıdır? Bu yüzden İstefan gibi yüzlerce kişiyi öldürmemişler midir? Kim kendi kendine, rakip olacak bir inanç yok olurken onu tekrar diriltip, ona cemaat kazandırıp sonra da bu cemaati yok etme işine başlayabilir ki? Daha olayların başında dirilişin unutulması konusunda bu kişiler Petrus ve Yuhanna'yı tehdit etmemişler midir?
Bu problemin basit bir çözümü mevcuttur. İsa'nın dirilmediğini ispatlamak için her şeyi yapmaya çalışan Romalı ve Yahudi liderler, İsa'nın ölü bedenine sahip olsalardı, bu bedeni teşhir ederek Hıristiyanlığı tarihe gömebilirlerdi. Ancak ellerinde beden olmadığı için, sadece görgü tanıklarını katletmekten başka çare bulamamışlardır.
Üçüncü yorum, kadınların yanlış mezara gittikleri yönündedir!
Acı içerisinde olan kadınlar yanlış bir mezara gitmişler, onu da boş görünce İsa'nın dirildiğini sanmışlardır, şeklinde bir teori ortaya atılmıştır. Bu teorinin en zayıf noktası kadınların bu hatasının öğrenciler, Romalı veya Yahudi liderler, halk, askerler ya da mezarın sahibi olan Aramatyalı Yusuf tarafından düzeltileceği gerçeğinin gözden kaçırılmış olmasıdır. Hıristiyanlığın düşmanları bu fırsatı kaçırmaz, zaten İsa'nın bedenini hemen gösterip kadınları alay konusu yaparlardı. Unutulmaması gereken bir unsur da, bu mezarın halk mezarı değil, şahsa ait bir mağara olmasıdır; karıştırılabilmesi için etrafta başka mezar yoktu.
Dördüncü yorum, İsa'nın ölmeyip bayıldığı yönündedir.
Bu görüşe göre İsa Mesih asla haç üzerinde ölmemiş, sadece bayılmıştır. Aramatyalı Yusuf'un mezarına yerleştirildiği zaman, aslında hala yaşamaktadır. Bir kaç saat sonra, mezarın serin havası ile kendine gelmiş ve mezarı terk etmiştir.
Kurnaz bir tez olmasına rağmen, herhangi bir analize dayanması mümkün değildir. İsa'nın yaşadığı sürece baktığımız zaman, O'nun ölümünden emin olursunuz--böğrüne saplanan mızrak ise, bu ölümü 'tescil' etmektedir. Ancak sadece bu iddianın hatırına İsa'nın ölmediğini farz edelim. Herhangi bir tıbbi bakım olmadan Paskalya arifesinde, Filistin'in soğuk gecesinin ayazında, sabaha kadar soğuk mezarda son hayat pırıltılarının sönmesi gerekirken, ayıldığını ve sağ kaldığını, metrelerce uzunluğunda ve üzerinde otuz kilo baharat olan mezar bezlerini açtığını, üç kadının kıpırdatmaya bile zorlanacağı kayayı yuvarladığını ve delinmiş ayaklarına basa basa kilometrelerce yürüdüğüne inanabiliyor musunuz?
Mahkemenin zorlu saatleri, alay edilme, kırbaçlanma ve çarmıha gerilmeden sonra, tam 36 saat boyunca kaya mezarın içinde, sıcaklık ve tıbbi bakım olmadan sağ kalmasına inanmamızı mı bekliyorlar? Peki ya arkasından bir anda iyileştiğini ve insan üstü bir güç ile tek başına mezarın ağzını kapatan kayayı yuvarladığını ve tüm bunları Romalı nöbetçi askerlere çaktırmadan yaptığına? Tüm bu yaşananlardan sonra, zayıf, hasta ve aç bir şekilde elçilerine görünüp onlara ölümden dirildiğine inandırdığına da mı inanalım? Tüm bunlardan sonra onlara bakıp, öldüğünü ve dirildiğini ve zamanın sonuna kadar onlarla olacağını, tüm ulusları öğrencileri olarak yetiştirmesini söyleyip onları ikna mı etmiştir? Arkasından 40 gün boyunca bir yerlerde saklanıp, aniden karşılarına çıkıp onları şaşırtıp, tekrar saklanmaya devam edip, sonra da hiçbir açıklama yapmadan ortadan tamamen mi kaybolmuştur? Bu saflıktır.
İsa Mesih'in boş mezarının tek bir mantıklı açıklaması vardır: O ÖLÜMDEN DİRİLMİŞTİR!
Eğer İsa Mesih ölümden dirilmiş ve Tanrı olduğunu ispatlamış ise, O hala göklerde yaşamaktadır ve O'na iman edilip tapınılmalıdır. Tanrı, O'nu bilmemizi ve O'na gelmemizi istemektedir, ancak bunu yapamayacağımızı bildiği için O bize gelmiştir. Bu senin kararındır, hiçbir şekilde zorlama ile alınamayacak bir karardır. Ancak sen, Tanrı tarafından affedilmeyi ve onunla bir ilişkiyi istersen, bunu yapabilirsin, hem de şimdi! İsa Mesih şöyle demiştir: "İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Eğer biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim, ben onunla ve o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz."26
Carl Gustav Jung şöyle demiştir: "Zamanımızın en büyük nevrozu, boşluktur." Her birimiz yaşamın anlamını ve amacını arar dururuz. İsa bize bol yaşam ve anlamlı bir yaşam teklif etmektedir: "Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim"27.
İsa, çarmıhta tüm insanlığın günahını üstlenmiş ve size bu bol yaşamı teklif etmektedir. Yapmanız gereken tek şey O'nu yaşamınıza çağırmaktır.
Eğer bunu yapmayı istiyorsanız, ancak bunu nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, şu dua size faydalı olabilir: "Sevgili Rabbim, sana gereksinimim var. Çünkü bana olan sevginden ötürü, benim günahlarıma karşılık kendini kurban olarak sundun. Bu nedenle sana sonsuz teşekkürler sunarım. Şimdi kalbimin kapısını sana açıyor ve Seni Kurtarıcım ve Rabbim olarak kabul ediyorum. Günahlarımı bağışlayıp bana sonsuz yaşam sunduğun için çok teşekkür ederim. Yaşamımın yönetimini benden al ve beni kendi istediğin gibi bir kişi yap. AMİN"
► | İsa Mesih'i az önce yaşamıma davet ettim. (Bu konuda size faydalı olabilecek bilgiler göreceksiniz)… |
► | Tanrı'yla arkadaşça bir ilişki başlatmaya ne dersiniz? |
► | Bize e-mail ile ulaşın… |
"Victor Books" yayinevi tarafindan yazar Paul E. Little'e ait olan "Know Why You Believe" kitabından yasal izinli alıntıdır. (c) 1988, SP Publications, Inc., Wheaton, IL 60187.
Dipnotlar: (1) Matta 7:29 (2) Matta 16:15-16 (3) Yuhanna 5:18 (4) Yuhanna 10:30 (5) Matta 9:1-3 (6) Markos 14:61-64 (7) Yuhanna 8:19 (8) Yuhanna 14:7 (9) Yuhanna 12:45 (10) Yuhanna 14:9 (11) Yuhanna 12:44 (12) Yuhanna 14:1 (13) Yuhanna 15:23 (14) Markos 9:37 (15) Yuhanna 10:38 (16) Yuhanna 8:46 (17) 1. Petrus 2:22 (18) Matta 27:54 (19) Markos 4:41 (20) Yuhanna 11:48 (21) Yuhanna 9:25 (22) Yuhanna 9:32 (23) 1. Korintliler 15:14 (24) Matta 28:14 (25) Matta 27:64 (26) Vahiy 3:20 (27) Yuhanna 10:10